Orhan SAKİN ile Ermeni İsyanı Günlüğü
Mayıs ayı konferansları çerçevesinde Araştırmacı Orhan SAKİN beyefendi ile  Ermeni Sorunu'na yaklaşımlar konusunda sohbet gerçekleştirildi.
Osmanlı millet sisteminden,diasporanın etki sahasına,arşiv belgeleri ışığında yeminli tanık ifadelerine kadar birçok konunun ele alındığı program soru cevaplarla sona erdi.
Orhan SAKİN sohbetinden kısa alıntılar:

"Osmanlı toplumunun yatay örgütlenmesi ise dini esaslara dayanır. İmparatorluğun iyice teşekkül ettiği dönemde, toplumun dört ana gruba (millet – cemaat) ayrıldığını görüyoruz: Müslümanlar, Ortodoks Rumlar, Ermeniler ve Yahudiler. Ancak bu ana gruplar kendi içlerinde etnik ve dini daha alt farklılıları da barındırdığı muhakkaktı. Zira İmparatorluğun sahip olduğu geniş sınırlar sadece coğrafi değil, dil, din, kavmi ve iktisadi farklılıklar ile bunların getirdiği tarihsel çelişkileri, sorunları ve ilişkileri de içermekteydi. 

Bilindiği gibi Osmanlı sisteminde ‘’Osmanoğulları Hanedanı’’ndan başka hiçbir kurum ve şahsın doğuştan sahip olduğu bir ayrıcalığı yoktu. Osmanlının rakibi olduğu Batı karşısında üstün gücünün ana kaynaklarından birisi buradadır. Zira toplumsal tabanı oluşturan kitlelerin yetenekli fertlerinin yönetim mekanizmasına dahil olarak yükselmelerinin önünde, sınıfsal engeller ve sınırlamalar bulunmamaktadır. Bu imkan Müslümanlar ile sınırlı değildi; Hiristiyan unsurlar için de geçerliydi. Daha kuruluş aşamasında oluşturulan ‘’devşirme sistemi’’ aslında bu bağlantıyı sağlamaktaydı.

Devşirme sistemini, sadece bir ordu teşkilatı olarak görmek yeterli olmayacaktır. Bu nedenle 17.yüzyıldan itibaren başlayan devşirme sistemindeki bozulmaya yönelik tepkileri, pek dile getirilmemiş de olsa da, sadece ordu disiplini açısından değerlendirmek eksik bir yaklaşımdır. Devşirme sistemi, nüfusun önemli bir kesimini oluşturan Hiristiyan tebaanın devletle dikey bağlantısını sağlayan temel yöntemlerden birisiydi. Bu yönyemle devlet, sahip olduğu nüfusun gücünden azami faydayı sağlamış oluyordu. Batı’da, Fransız Devrimi ile gelişen sistemlerle çözülmeye çalışılan geniş halk kitlelerinin yönetime katılması sorunu, Osmanlılar tarafından çok daha önce başarılmıştı.

Osmanlı sisteminin en göze çarpan özelliklerinden birisi de adalet ve hukuk sistemindeki başarısıdır. Osmanlı tebasından herkesin şikayetini doğrudan merkeze, ‘’Divan’’a iletme hakkı vardı ve bunu engellemek büyük suçtur. Zamanla ortaya çıkan hukuksal sorunlar, sistemin dejenerasyonunu ve dağılma süreciyle ilintili olarak kendini göstermiştir.
Yatay farklılıkların organizasyon ve yönetim sorunu ise ‘’millet sistemi’’ adı verien bir yöntemle çözülmeye çalışılmıştır. Bu sistemde ‘’millet’’ olarak tanımlanan gayrımüslim gruplar, kendi dini müesseleri eliyle denetleniyorlardı.’’Millet’’ler; eğitim, ibadet ve dini geleneklerini yaşama, sosyal yardım ve medeni hukuklarını uygulama konusunda özerktiler.  Vergilerin ve angaryaların azaltılması, yasa ve kanun hakimiyetinin sağlanması, Hristiyan halkın hürriyetlerine hissedilir bir genişleme sağlamıştı. Devşirme suretiyle yöneticilerin bir kısmının kendi çocukları arasından seçiliyor olması, onları bir anlamda yönetime de ortak etmiş oluyordu."